Bir Savaş Pilotunun Sovyetler'den Kaçış Öyküsü

Alexander Zuyev (1961-2001) Sovyet ordusunda savaş pilotuydu. 1989 yılında 28 yaşındayken Batum yakınlarındaki bir hava üssünde görev yapmaktaydı. Bir süredir Sovyetler'den kaçıp ABD'ye iltica etmeyi arzuluyordu.




20 Mayıs günü hava üssündeki MIG-29'lardan (Rus savaş uçağı) bir tanesini kaçırmak için filmlerdekine benzeyen bir girişimde bulundu. Bu aniden gelişen bir teşebbüs değildi, detaylarını zihninde önceden tasarlamıştı.

Saat sabaha karşı beş civarındaydı. İşe hava üssündeki iletişimi engellemek için telefon hattı kablolarını kesmekle başladı. Bunu hallettikten sonra aprona gitti ve kaçırmak istediği uçağa yöneldi. Fakat alt etmesi gereken bir nöbetçiyle (Onbaşı Chomayev) karşılaştı. İkisi mücadele ettiler, birbirlerine ateş ettiler ve birbirlerini yaraladılar. Sonunda Zuyev rakibini etkisiz hale getirmeyi başardı ve uçağa bindi. Motorlara güç vermek için hamle yaptı fakat hiçbir şey olmadı. Hava üssünde alarma geçilmesi belki de an meselesiydi. Motorları çalıştırmayı iki defa daha denedi ve yine hiçbir şey olmadı. Panikledi ve sonunun geldiğini düşündü. Ardından pilotaj hocasının vaktinde kendisine söylediği sözler aklına geldi: "Bir sistem çalışmıyorsa mutlaka bir sebebi vardır Zuyev. İyi bir pilot panik yapmaz." Ardından bir kere daha denedi ve o zaman yaptığı basit hatanın farkına vardı. Gaz kolu kilitli pozisyondaydı. Zuyev, çaylak bir öğrenciymiş gibi yapılabilecek en büyük hatalardan bir tanesini yapmıştı. Böylece sorununu çözdükten sonra motorlara güç verdi ve harekete başlamış oldu.

Zuyev, uçağı Türkiye'ye kaçırmayı planlamıştı. Çünkü Türkiye, Şili ve İsrail ile birlikte devletlerin hava korsanlarını ülkelerine teslim edeceğini garanti eden uluslararası havacılık antlaşmasına imza atmayan üç ülkeden bir tanesiydi. Ve tabi bu üçü arasında menziline giren tek ülkeydi. Zuyev 630 knot (1166 km/s) hızla birlikte 10 dakikalık uçuşla Trabzon'a varmayı planlamıştı.

Artık önündeki en büyük  engel Sovyet ve Türk radarlarıydı ve bu sorunu aşmak için çok düşük irtifada uçmak zorunda kaldı. Yolcu uçaklarının ortalama 30.000 feet (9000 metre) irtifada uçtuğunu söyleyebiliriz. Zuyev ise savaş jetiyle 600 feet (182 metre) ve 3000 feet (914 metre) arası irtifada büyük tehlike teşkil eden hızda uçtu. Olayın Trabzon'daki bazı tanıkları evlerinin camlarının kırıldığını iddia ettiler. Sonuçta bu tehlikeli uçuş onu her iki ülkenin radarlarından gizlemeyi başardı ve Zuyev hiçbir görevliyle temas kurmaksızın o saatte bomboş olan Trabzon Havalimanı'na iniş yaptı. Uçağı apronda güvenli olduğunu düşündüğü bir yere park etti ve beklemeye başladı. Yaklaşık yedi dakika boyunca ortalıkta görünen kimse olmadı. Sonunda yaşlı bir görevli uçağın yanına geldi ve Zuyev'e bakmaya başladı. Zuyev Amerikan yetkililere ulaşmak amacındaydı, bu yüzden adama "American!" diye seslendi. Ardından kıt İngilizce'sinin el verdiği kadarıyla bir kere daha seslendi "I am an American!". Yaşlı adam uçağın çift kuyruğundaki kırmızı yıldızlara baktı ve gülümsedi. Zuyev amacına ulaşmıştı.

Zuyev havalimanından çıkıp yaralarının tedavisi için hastaneye gittiğinde olay şehirde ve ülkede çabucak duyuldu. Sovyetler uçağı ve pilotu geri istiyordu. Amerikalılar uçağı incelemek istiyordu. Zuyev ise Amerika'ya iltica etmek istiyordu. Kimi kaynaklar Amerikalıların uçağı incelediğini iddia ediyordu, fakat resmi kaynaklar Türk hükümetinin buna izin vermediğini açıkladılar. Olaydan 30 saat sonra Sovyet yetkililer gelip uçağı ve silahlarını ayrı ayrı olacak şekilde geri götürdüler. Zuyev ise CIA yetkilileri eşliğinde ABD'ye gitti. Zuyev'in MIG-29 ve bazı Sovyet havacılık hadiseleri hakkında Amerikan yetkililerine önemli bilgiler verdiğini inanılıyor.

Zuyev ABD'de pilotaj eğitimi veriyordu. Sovyetler'deki hayatını ve meşhur kaçış öyküsünü tüm detaylarıyla kaleme aldığı bir kitap yazdı. 2001 yılında Washington yakınlarında Yakovlev Yak-52 tipi uçakla düştü ve hayatını kaybetti.






                                Los Angeles Times'ın yirmi gün arayla yaptığı üç haber.

                                           Zuyev'in kaçış öyküsünü anlattığı kitabı.




Vahid Halilhodzic



Vahid Baba hakkında söylemek istediğim bir kaç şey var. Bunları twitter'da yazacaktım ama mesajlar çok yer tutacağı için pek hoş karşılanmaması muhtemeldir. Bu sebepten dolayı twitter formatında hazırladığım düşüncelerimi burada paylaşıyorum:

*Şahsen "istediğim transferler yapılmadı" cümlesini istifa ederken değil de transfer döneminin ortasında dile getirebilen bir hocaya sempati duymamam düşünülemez.

*Sportif anlamda ise en azından ilk etapta başarı gelmemesi sürpriz değildi. 

*İlerleyen etapları ise ne geçmiş görev döneminde, ne bugünkü görev döneminde göremediğimiz için yorum yapabilmem mümkün değil.

*Göreve gelmesi İHO'nun "ölümüne kankayız" vizyonsuzluğundan kaynaklanıyordu biraz. Yani İHO'nun küçük dünyasında en öte nokta buydu.

*Yine de Dünya Kupası'nın en forslu hocalardan birisi olarak çıktı turnuvadan. En azından Türkiye'de. Ne galeyanlara geldi sağda solda millet, onu da unutmadık.

*Geçmiş dönemde hemen herkesin takdirini kazanan 'topçulara giydirme' olayı bu dönem pek şık olmadı ve bir açıdan bu görev dönemindeki en hatalı hareketiydi bence.

*Sonuçta samimiyetine inanmayanların olduğunu gözlemledim ama bence Trabzonspor'u gerçekten seviyordu. Ben de onu seviyorum. Güle güle hocam.



Horrible Bosses



  Son derece eğlenceli bir film. 

  Eğer esprilerde çok ince mesajlar veya göndermeler şart değil diyorsanız, cılkı çıkartılmamış argo ve cinsellikten keyif alırım diyorsanız bu filmi izlemenizi tavsiye ederim. Çok derinliği olmayan ama güldürecek kadar zekice esprilerin, absürtlüklerin, eğlenceli karakter ve oyunculukların bir arada bulunduğu ve en önemlisi sadece güldürmeye yönelik bir film. Yani işin içinde çoğu Hollywood tarzı komedi filmindeki gibi basit duygusallık vb. mesajları, bölümleri katılmamış, tek amaç eğlence.



   Ve filmin en çok hoşuma giden yanı her ama her sahnesinde güldürücü öğeler olması, izleyeni sıkmaması. Komik ve başarılı olup da bünyesinde 5-10 dakikalık ölü ,durgun bölümler barındıran filmlerde yönetmenin boşa harcadığı o süreler çok içim yanar. işte bu filmin yönetmeni beni bu konuda üzmedi. 




  ''Olmuş'' diyorum ve benim hoşuma giden tarzda çok başarılı bir komedi filmi örneği olduğu için 10 üzerinden 9 veriyorum.




  İyi seyirler :)

Rıdvan Dilmen




  Ülke çapında önce aşırı derecede övülerek yerlere göklere sığdırılamayan, sonra da yerden yere vurulan bir örnek daha.

  Yorumculuğa başladığı ilk dönemlerinde önce çok iyi bir yorumcu sanıldı, şişirildi de şişirildi. Ama zamanla görüldü ki yaptığı yorumların pek derinliği yok ve dünya futbolunu takip ettiği de pek söylenemez.

  Yine ilk dönemlerinde 'çok dürüst yorumcu' tanımlamasına layık görüldü yüce halkımız tarafından. Ama zamanla görüldü ki Fenerbahçe maç kaybetti mi adam saçı başı dağılmış çıkıyor yayına. Sonra şike operasyonu patlak verince ''benim Aziz başkanıma, Fenerbahçeme nasıl adaletsizlik yaparsınız!'' diye atıyor tribini ve ''yorumculuğu bıraktım artık'' diye sallayıp iki gün sonra paşa paşa yayına çıkıyor. Yine şikeyle alakalı olarak yanına Fenerbahçe teknik direktörü kankası Aykut'u alarak başbakanla görüşmeye gidiyor. Bir de ''e o da insan, onun da mağlubiyetine üzülüp galibiyetine sevineceği, gönül verdiği  bir takım var'' görüşü mevcut. Sanki dünyadaki diğer tüm yorumcular insan değil robot ve gönül verdikleri bir takım da mevcut değil.

  Sonra o meşhur ''x çok bozdu, y çok bozdu'' muhabbeti parodilere konu oluyor. Hayır kimsenin bozduğu yok. Sadece her zamanki gibi birileri birilerini yeterince gözlem yapmadan yüceltip göklere çıkartıyor. Zamanla gerçek ortaya çıkınca da ''ama bu eskiden böyle değildi yahu'' diye isyan ediliyor.

Geri Sayım Bitti

Aşağıdaki 7'ye 7 var fotoğrafını paylaşalı beş ay olmuş. 

Artık 7'yi 7 geçiyor ama hala kupamız teslim edilmedi...